Sina Dağı Kur’an’da Geçiyor mu?
Geçenlerde bir gün, Kayseri’nin soğuk sabahlarından birinde, kafamda bir soru belirdi: Sina Dağı Kur’an’da geçiyor mu? Bu soruyu kendime sordum çünkü son zamanlarda bir türlü kafamı toparlayamıyordum. Birçok konu vardı zihnimde, ama özellikle bu dağla ilgili bir şeyler öğrenmek istemiştim. Belki de bir işaret gibi, bu soruya takıldım.
İçimdeki sesin ne söylediğini tam olarak bilmiyordum ama derin bir merak vardı. Bugün her zamankinden daha farklı hissettim. İçimde bir şeylerin çözülmesi gerekiyordu. Çevremdeki her şey sessizdi. Sadece kendi düşüncelerimle kalmıştım.
Bir Dağın Ardında Kalan Hatıralar
İlk kez, lisede edebiyat dersinde, öğretmenim Sina Dağı’ndan bahsetti. “İbrahim’in peygamberliği,” demişti, “o dağda Allah’ın sesini duymuştur.” O an bu dağ bana büyük bir gizem gibi gelmişti. Öğretmenim, bu kutsal dağdan bahsederken, kelimelerinin içindeki saygıyı ve hayranlığı hissetmiştim. O günden sonra Sina Dağı, bir şekilde hayatımın içinde bir yer edindi. Yani, bugüne kadar hep o dağla ilgili çok fazla şey okudum, düşündüm. Ama bir şey eksikti. Kur’an’da gerçekten yer alıyor muydu?
O soruya yanıt ararken, içimdeki hayal kırıklığını fark ettim. Çünkü düşündüm ki: “Bütün bu hisler, tüm bu hayranlık, gerçekten doğru mu?” Belki de sadece bir öyküydü, çok eski zamanlardan kalma, insanların ruhlarını etkileyen bir masaldı. O kadar çok düşündüm ki, bir an, Kur’an’ın nasıl bir anlam taşıdığını ve bu kutsal metni hayatıma nasıl entegre ettiğimi sorgulamaya başladım.
Sina Dağı ve Kur’an’ın Gizemi
Birçok kez, gece geç saatlerde, kitaplarımın arasında kaybolup okudukça, Sina Dağı’yla ilgili farklı şeyler öğrendim. Gerçekten de, Kur’an’da bu dağdan bahsediliyordu. O kadar heyecanlandım ki! İbrahim Peygamber’in bu dağda Allah’tan vahiy aldığı anı düşündüm. Hüzün ve umut iç içeydi. Bir insanın ruhunun bu kadar yoğun bir şekilde Allah’ın kudretini hissetmesi, bana o kadar yakın geldi ki. O anda, belki de her şeyin bir nedeni olduğunu fark ettim. İçimdeki kaybolan parça yerine oturuyordu.
Kur’an’da, Taha Suresi’nde Sina Dağı’ndan bahsediliyordu. Hz. Musa’nın, Allah’a olan derin inancıyla bu dağın eteklerinde Allah’tan emirler aldığı anı düşünmek bile içimi titretti. İnanılmaz bir duyguydu. Bir dağın bu kadar çok hikayeye sahip olması, beni hem büyülemiş hem de duygulandırmıştı. Her şeyin bir araya geldiği, dağın yüceliğiyle insanların içindeki inançların birleştiği bir an vardı. Musa’nın o anki hislerini hayal edebildim. Yalnız ve yalnızca o zaman yaşanabilecek bir şeydi.
Ama sonra düşündüm; Sina Dağı gerçekten de bir sembol. İbrahim, Musa, hatta her bir peygamber o dağın eteklerinden güç aldı. Ama bu dağın yüceliği, sadece bir mekânla sınırlı değil. Burada bir farkındalık vardı: Belki de dağlar, bize içimizdeki inancı bulmamız için bir aracıydı. O dağ ne kadar uzak olursa olsun, insan kalbinin derinliklerinde bir yere dokunabiliyordu.
Bir Dağ, Bir Sorun, Bir Çözüm
Kayseri’nin o soğuk sabahında, sorunun yanıtını bulmuşken, bu sefer başka bir şey düşünmeye başladım. Bir insanın gerçek anlamda huzura ulaşması için, Sina Dağı’nı değil, içindeki dağları aşması gerekiyor muydu? Herkesin kendi Sina Dağı’na gitmesi gerekebilir miydi? Çünkü bazen soruların cevapları, hayal ettiğimiz yerlerden çok daha yakındır. Gerçek sorulardan biri de belki de şuydu: Sina Dağı Kur’an’da geçiyor mu? sorusunun cevabından çok, insanın kendi ruhunun dağlarını aşarak huzura erip eremeyeceği.
O an, içimdeki duygular bir arada yükseldi. Hayal kırıklığım, merakım ve nihayetinde bulduğum o huzur. İçimdeki sesi dinledim. “Evet,” dedim, “Sina Dağı sadece bir dağ değil. O, her insanın ruhunda farklı bir şekilde yankı bulacak bir yerdir. Kur’an’daki anlamı da böyle bir yankıdır.” O dağ bana sadece tarihsel bir yer gibi gelmiyordu. O, bir keşfin, bir yolculuğun ve bir ruhsal dönüşümün simgesiydi.
Sonuçta, Dağlar ve Biz
Sonunda, Sina Dağı’nın Kur’an’da gerçekten de geçtiğini öğrendim. Ama bu dağ, sadece bir nokta değildi. O, insanların ruhsal yolculuklarını anlatan bir semboldü. İçimdeki heyecan, hayal kırıklığı ve sonrasında bulduğum umutla birlikte, şimdi o dağın anlamı bambaşka.
Sina Dağı sadece bir dağ değil, içimdeki sesin yankısıydı. Belki de hepimizin bir Sina Dağı’na ihtiyacı vardır: Bizi daha derin anlamlara, sorulara, ve nihayetinde bir huzura götürecek dağa. Bunu düşündükçe, bazen en basit soruların bile insanı bambaşka yerlere götürebildiğini fark ediyorum.