Kamulaştırma kararını kim onaylar? Bir hikâyenin içinde hukuk, insan ve vicdan
O sabah belediyenin gri koridorlarında yürürken Elif’in yüreği küt küt atıyordu. Elinde kalın bir dosya, içinde ise onlarca hayatı değiştirecek bir kararın taslağı vardı. “Kamulaştırma kararı” yazıyordu kapağında. O kelimeler, kâğıt üzerinde sadece hukuki bir işlem gibi görünse de, aslında bir mahallenin geleceği, bir annenin evi, bir çocuğun hatıraları demekti. Elif bunu biliyordu. Belki de fazla biliyordu.
Yanında yürüyen Ahmet ise çok daha soğukkanlıydı. Şehrin imar müdürü olarak yıllardır yüzlerce proje görmüş, plan yapmış, kamulaştırma kararlarını dosya dosya onaydan geçirmişti. Onun için mesele netti: Yol yapılacaksa yapılacaktı. Şehir büyüyorsa büyüyecekti. Kurallar belliydi, usul belliydi. Strateji ve çözüm odaklı düşünmek zorundaydı. Duygulara yer yoktu.
Ama Elif… O, masaya her oturduğunda sadece haritaya değil, haritada küçücük bir noktayı temsil eden insanlara da bakardı.
Bir kararın ardındaki insanlar
Kamulaştırma kararını kim onaylar? Bu soru, çoğu insan için basit bir cevaba sahipmiş gibi görünür: “Devlet onaylar.” Oysa gerçek bundan çok daha katmanlıdır. O karar, sadece bir kurumun mühür basması değildir; içinde siyaset vardır, hukuk vardır, bürokrasi vardır ve en önemlisi, insan vardır.
Elif’in masasına o sabah gelen dosyada, yeni bir ulaşım hattı projesi için 87 parselin kamulaştırılması öneriliyordu. Plan mantıklıydı; şehir nefes alacaktı. Ancak listede bir adres, Elif’in gözünü takılı bıraktı. Yıllardır orada yaşayan yaşlı bir çiftin evi. Bahçesindeki dut ağacıyla, duvarındaki eski taşlarla bir ömürlük bir hatıraydı orası.
“Bu ev de mi yıkılacak?” diye sordu, Ahmet’e.
Ahmet, gözlüğünü düzeltip dosyaya baktı. “Evet, güzergâh tam oradan geçiyor. Kamu yararı var, Elif. Kanun açık.”
Hukukun dili ile vicdanın sesi
Kamulaştırma kararını onaylayanlar, çoğu zaman birden fazla katmanda hareket eder:
İlgili kamu kurumu (belediye, bakanlık, il özel idaresi) kararı hazırlar.
İdari kurul veya meclis bu kararı görüşüp onaylar.
Valilik veya Bakanlar Kurulu (bazı stratejik projelerde Cumhurbaşkanlığı) nihai onay merciidir.
Bu onay mekanizması, sadece prosedür değildir; “kamu yararı”nın gerçekten var olup olmadığını test eden bir filtredir. Fakat bu filtre, ne yazık ki bazen sadece teknik belgeler üzerinden işler. İşte Elif’in iç sesi burada devreye giriyordu: “Belgeler kamu yararı diyor ama insanların kalbi aynı fikirde mi?”
Masadaki iki ses: Strateji ve empati
Ahmet, dosyayı onay sırasına hazırlarken planı savunuyordu:
“Şehir 20 yıldır bu projeyi bekliyor. Güzergâhı değiştirirsek maliyet iki katına çıkar. Ayrıca çevresel etki raporu da uygun.”
Elif ise gözlerini evin fotoğrafından ayıramıyordu:
“Peki ya orada yaşayan insanlar? Onlara başka bir çözüm sunamayacak mıyız? Tazminat yeterli mi olacak? O evin yeri doldurulabilir mi?”
İşte kamulaştırma kararını kimlerin onayladığını konuşurken, belki de en çok bu iki sesi duymalıyız: Biri sistemin diliyle konuşur, diğeri insanın kalbiyle.
Geçmişin gölgesi, geleceğin şekli
Kamulaştırma, tarih boyunca hep tartışmalı oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, imar planlarından mega projelere kadar hep aynı ikilem: Toplumun çıkarı ile bireyin hakkı nerede kesişir? Ve bu kesişim noktasında kararı kim verir?
Bugün bu karar, genellikle üç aşamada şekillenir:
1. Teknik hazırlık: İlgili kurum projeyi ve etki analizini hazırlar.
2. Kurumsal onay: Belediye meclisi, bakanlık birimi veya idare kurulu karar alır.
3. Yürütme onayı: Valilik, Cumhurbaşkanlığı veya yetkili makam son onayı verir.
Ancak bu süreç ne kadar resmi ve düzenli olursa olsun, “meşruiyet” sadece mühürle gelmez. Meşruiyet, yurttaşın kalbine dokunan adalet hissiyle gelir.
Bir kararın ağırlığı
Elif sonunda dosyayı imzaladı. Ama elinin titrediğini hissetti. Çünkü imza, sadece bir idari işlemi değil, bir hayatı da değiştiriyordu. Ahmet, bunu “görev” diye tanımladı. Elif için ise o an, bir ömrün dengesini değiştiren bir çizgiydi.
“Haklısın,” dedi Ahmet. “Ama şehir de bizim sorumluluğumuz.”
“Elbette,” dedi Elif. “Ama şehir, evlerden değil, insanların hikâyelerinden oluşur.”
Provokatif bir gerçek: Onay, sadece makamda değil
Kamulaştırma kararını kim onaylar? Evet, idare onaylar, belediye meclisi onaylar, bakanlık onaylar. Ama en derin onay, toplumun vicdanından gelir. Eğer kamu yararı adı altında bireyin hakkı çiğnenirse, o karar hukuken geçerli olsa bile, ahlaken reddedilir.
Son söz: Bir imzadan fazlası
Kamulaştırma kararı, bir imzadan ibaret değildir. O imza; stratejik planla vicdanın, hukukla insanın, kamu yararıyla kişisel hakkın buluştuğu noktadır.
Belki Ahmet gibi çözüm odaklı olmalıyız ama Elif gibi empatiyi de elden bırakmamalıyız. Çünkü şehirler sadece yollarla değil, adaletle de büyür. Ve adaletin temeli, her imzanın ardındaki insan hikâyelerini unutmamaktan geçer.
Şimdi soralım: Gerçekten “onay” nedir? Bir makamın kararı mı, yoksa bir toplumun iç huzuru mu? Ve hangisi olmadan diğeri anlamlı olabilir?